3 Aralık 2008 Çarşamba

rüzgarın oğlu

Bir süredir aklımda pireli şarkıya dair bir şeyler yazmak vardı ama vazgeçtim…..Nemli ve güneşsiz bir Adana sabahında işe giderken biraz keyifsiz biraz da ne istediğini bilmeyen kişi refleksiyle bir süredir devam eden alışkanlığımın aksine seçkiler albümünün 17. değil 4.parçasını dinlemek istedim: İspanyol Meyhanesi…Namık Kemal Mahallesinin dar sokaklarından bir sola bir sağa kıvrılıp hedef noktaya ulaşma çabalarımı şarkıyı bitirme ve mümkünse bir kere daha dinleme arzumun eşliğinde epeyce uzattım….Sonuçta yazılanlar iğneli veya ölümlü halleriyle mutlaka Timur Selçuk’tan bahsetmeyi gerektirecekti…O yüzden başlangıçtaki vazgeçtim beyanımın çok önemi yok…Kezduren konseptine aykırı olabilir ama Timur Selçukun şu tarihte doğduğu veya bu tarihte şu albümü yaptığıyla çok haşır neşir olamayacağım….Çok lazımsa 60’ını geçmiştir diyelim ve konu kapansın…Münir Nurettinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir ve bu gerçek aslında birçok gerçeğin ebeveynliğini yapacak güçtedir…Münir Nurettinden söz etmek öyle kolay bir şey değil, kendisine dair bir şey yazmaktan korkarım, o yüzden Timur Selçuk’tan babasıyla ilgili bir alıntı yapmak en doğrusu: “Münir bey, Osmanlı' nın süzülmüş soylu birikimiyle, Cumhuriyetin devrimci coşkusunu birleştirmeyi başarmış bir sanatçıdır. Ses olarak, Yaradan' nın yüzbinlerce kuluna verebileceği zenginlik kendisine armağan edilmiş: ses genişliği, ses rengi, ses gücü ve nefes. Bunlara, Osmanlı' nın son ustalarından devir alınan, Türk Musıkisi "Ahlakı" eklenmiş, meşk edilen eser birikimi ve üslûp olarak. Bununla yetinilmemiş, Mustafa Kemal' in devrimci dürtüsüyle, batı lirik sanatının yöntem ve incelikleri Paris' te geçirdiği yıllarda edinilmiş. Yani, Allah vergisi, artı doğru yöntemlerle çalışma, doğu-batı özümsenmesi ve en önemlisi, bütün bunların kime, neye hizmet edeceğine karar verdiren AHLÂK. Son yıllarında konuştuğumuzda, bana, Paris operasından kontrat teklifi aldığını söylemişti. Ben hayretle, neden böyle bir teklifi kabul etmediğini sormuştum. O dönem insanlarının vakur duruşuyla bana, -O zaman kim Münir Nurettin olacaktı- demişti.”

İşte müzik adamı olmak böyle bir şey…Sahip olmak ve soylu bir biçimde sahip çıkmak, adam gibi…Etkilenmemek ne mümkün? Neyse biz Oğul Selçukla ilgili üç beş düşüncemizi ana fikir stilinde yazalım ve eyvallah diyelim, zira bu konuda ilim sahibi değiliz yazacaklarımız da doğrulardan çok kalbi yansımamızdan ve uzun zamandır dinlememiş olanlar varsa onlara “hadi, yine yeni yeniden Timur Selçuk” hatırlatması yapmamızdan ibarettir.



Timur Selçuk’un nereden baksak yarım asırlık bir müzik geçmişi var…Sığdıramadığı şey yok gibi küçük gövdesine…Bestelemiş, çalmış, söylemiş diğer müzisyenlerden farklı olarak tiyatro ve oyun müzikleri yapmış üzerine filmleri eklemiş, bu kanallardan çok beslenmiş….Her bir sanat dalını duyumsamış gereğince notalarla onlara eşlik etmiş… Müzikte yeniliklerin peşine düşmüş ve bizzat uygulamaktan hiç çekinmemiş..Bedeninin her hücresi bir orkestra edasıyla müzikle uğraşmış…Şarkı söyleyen ama söylemeyi beceremeyen kişileri sevememiş…Müziği ticaret olarak görmemiş, görenleri ciddiye alamamış…Müzik için mücadele veren bir komutan edasıyla sık sık iddialı kelam etmiş ve kan emicilerin,yeteneks izlik tacirlerinin un kapanı kabusu olmuş…Birlik olalım, özümüze dönelim, iyi vatandaş olalım, kültürel mirasımıza sahip çıkalım derken satır aralarında hep anti amerikancılık gütmüş…İşin bu kısmını belki de yeterince yüksek sesle dile getirmemiş ama bilen bilmiş duyan duymuş (bu noktada kendine has Müslümanlığı ve iman gücüne duyduğu bağlılığı kavrayabildiğimi söyleyemeyeceğim, bazı çıkmazları bu tanımlarının etkisinde filizlenmiş olabilir, kim bilir)…Hık demiş babasının burnundan düşmüş tavırlarına her geçen gün daha çok yakınlaşmış, yakınlaştıkça büyük harflerle yerine yerleşmiş… Anlamayı yargılamaya ve mahkum etmeye tercih etmiş….Nazımı, Atilla İlhan’ı, Ümit Yaşarı vs içine çekmiş ama sindirmeden bırakmamış, üzerlerine bir şey koymadan yenileştirmemiş…Cesaret etmiş, cesaret vermiş…İyi ki yazmış…İyi ki söylemiş…



Bence içimize iz bırakanlardan en bıçkını…Doğruyu söyleyip köyden kovulanlardan en yaramazı….Bu kadar hareketliliği ve sert üslubu tarifsiz bir asaletle taşımak zannımca herkesin harcı değil…Konu belki yerine tam oturmadı ama ben noktamı koyup eve giderken onu dinleyeceğim, hayatı anlamak için…Kömür dumanıyla tütsülenmiş akşama daha yaşayarak devam edebilmek için….Çığlık çığlığa şarkılara eşlik edip kadehimi daima kendisinin sağlığına kaldırmak suretiyle pek tabii….Bugün, yarın ve daima kıymetinin bilinmesi umuduyla.... .

İrem

Hiç yorum yok: