28 Ağustos 2010 Cumartesi

Basarisiz Sairimiz

Cumhuriyet tarihinin layigini bulamamis enteresan kisiliklerinden biri, 1931 yilinda "S.O.S." adli bir siir kitabi cikaran Ercument Behzat Lav beyefendidir. Nazim Hikmet'in kismetsizidir bir bakima. Gonul mezarina cicek konulmayan aydinlardandir. Siyasi kampa girmezsen boyle olur iste. Dadaist'e, Gercekustucu'ye verecek kizi yoktur nitekim bu topraklarin.

Toplum, sevdigi ustadi bagrina basar. Geri kalani Kezduren basar bagrina. Iste Turk siirinde ironizmin ilk temsilcisi olarak anilan ve bu satirlarda kucaklama curetini gosterdigimiz Lav'in yasam macerasi Istanbul'da 1903'te baslayip 1984'te sona erer. Toplumsal sairdir, serbest olcuyu de Nazim'dan once uygulamistir Lav. Ama Turk siiri elestirmenlerinin uvey evladidir.

Lav'in sevilmemesinin bir nedeni (Nazim'dan farki) ideolojik angajmaninin olmamasidir. Adaletsizlige sitem eder, ilericidir, biraz da nihilisttir, ancak bu devrimsel ozelliklerine politikayi eklemedigi icin ayni devirde proleteryayi siire sokan Nazim'in golgesinde kalir, "yuzeysel" bulunur. Sagci da degilsin, solcu da degilsin, kafana gore yaz baba yaz, oldu mu!

Daha buyuk bir kusuru da vardir: Osmanli'ya kufredip yeni ifade tarziyla cagdas gorusler ileri surmesi sebebiyle yer yer Kemalist addedilir. Oguz Atay icin kullanilan "Kemalizm'in delisi" ifadesi siirde Lav icin sikca kullanilir. Menemen'in ukdesi de etkili olmus olabilir bu kinde. Karagoz oyunlarini yeni zihniyetle kaleme almasi, ornegin disi agriyinca Hoca'ya giden Karagoz'u Hacivat'a piyeste azarlatmasi da gerekce olmus olabilir.

Elestirmenlere gore elitizmi abartmistir, dunya meselelerine falan kafa yorar Lav. Hele hele Afrika halklarinin emperyalist guclerce somurulmesini siirine konu etmesi ne tuhaf bir istir oyle... Sen kalk kendi toplumunu birak, Afrika'nin yamyamlarinin acilarini isle! Bak simdi su siire bak:

INCIL VE TOPRAK

Siz beyazlar dogdugunuzda
Bir Incil'iniz vardi yalniz
Bizimse topragimiz
Simdi bizim Incil'imiz var
Sizinse topraginiz!..

Lav, aydinlanmaci cumhuriyet ruhunun iftihar etmesi gereken bir aydindir. Turkiye'de radyoculugu baslatan ekip icinde yer alir. Sebepsiz degil hani: Sairliginin disinda okullu bir aktordur. Berlin'de tiyatro egitimi almis, Darulbedayi'de aktorluge adim atmistir. Yesilcam'in ilk opusme sahnesinde Muhsin Ertugrul'un "Bir Millet Uyaniyor"da te 1932 yilinda Emel Riza ile opusmustur (1932). En cok hatirlandigi film, ayni yonetmenin "Karim Beni Aldatirsa" filmindeki Orhan roludur. Filmin senaristi de Nazim bu arada.

Sinema macerasindan ziyade Turk tiyatrosuna verdigi emeklerle hatirlanan Lav, Cuneyt Gokcer'i kesfeden kisi olabilir. Orhan Veli'ye de oyunlarinda rol vermistir. 1950 yilinda Istanbul Konservatuvari'nda tiyatro ve bale bolumlerini kurmadan evvel kendisi Kezduren'in ebedi konuklarindan Cahide Sonku'nun karsisinda ve Muhsin Ertugrul yonetiminde bircok oyunda sahne almistir. Tiyatro yeteneginin takdir edildigi Almanya'dan konferans verme davetleri almis ancak siyasi nedenlerle pasaport verilmeyince oturmustur oturdugu yerde. Robespierre'i oynayacagi Danton oyunu da yasaklandigi icin sahne alamaz mesela. Ideolojisi siyasilerce sakincali bulunmakla birlikte yeterince politically incorrect bulunmuyor ki basarisiz sair adlediliyor.

Kezduren, toplumun bagrina bastigi evlatlari hor gorecek gonle sahip degil elbet. Orhan Veli de, Nazim da, Sait Faik de bizim goz bebegimiz. Onlarin kiymetini dusurmekten, hasa, istigfar ederiz. Ancak basarisiz sairlerimizi bagrimiza basmayi da seref addederiz. Basarisiz da olsa bizimdir cunku...

Sergei Cukka

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kardeslerime Dokanma

Ecnebiler "portmanto" der, iki kelime birlestirilerek uydurulmus isimler vardir. Brunch gibi, smog gibi. Iste adi bu suretle uydurulmus bir ulkede bir corba icemeden olecegiz muhtemelen: Tanzanya'da mesela.

Tanzanya, hakkinda cok sey bilinip de bilinmiyor sanilan, "aa, o o muydu!" nidasiyla karsilanan ulkelerden biridir. Ulkenin kara bolumunu olusturan Tanganika ile Zengibar takim adalarinin ismi kaynasarak Tanzanya'ya can vermistir. Zencilerin sahili anlamina gelen, orjinal Farsca adiyla Zangi Bar, ecnebilerin tabiriyle Zanzibar, Siraz kokenli Iran'li gocmenlerce kurulup, zamaninin en buyuk kole pazarlarindan biri olmustur. Axl Rose'un, ardindan "Hayatta daha buyuk bir ogretmenim olmadi" dedigi Freddie Mercury Zanzibar dogumludur ve ozgun adi Faruk'tur. Ada %99 Musluman oldugu halde Faruk'un kendisi Zerdust'tur koken olarak. Sonradan neye inandi bilemem.

Biliyorsunuz, ilk insanlar zenciydi. Hatta bazi teorilere gore dunyanin yerlileri zencidir. Bu yaklasima gore Sari Irk Mars'tan, Beyaz Adam da Alfa Santori'den gelmistir. Iste Tanzanya'da bulunan fosiller en az iki milyon yilliktir. Uzaydan gelenler fikrine sempati duyan biliminsanlari Afrika'nin dogusundaki Misir-Tanzanya hattinin, batida Meksika'nin doguda da Cin'in Pasifik okyanusu kiyilari arasinda yer alan kara dunyasinin cografi olarak ortasinda yer aldigina dikkat cekmeyi de ihmal etmezler.

Tanzanya siyaseten gelenin vurdugu, gidenin caktigi topraklara yayilir. Persler, Araplar, Portekizliler, Almanlar, Ingilizler ve Belcikalilar, zamaninda Ibn-i Batuta'nin hic de cagdisi olmadigini yazdigi Svahili medeniyetini duzlemislerdir maalesef. Somurgecilerin biraktigi toplumsal enkaza bakan, Tanzanya'da nasil bir denge oldugunu algilamakta gucluk cekebilir. Sinirlari icerisinde 126 etnik grubu barindiran Tanzanya'nin resmi dili nedir, bilmenize imkan yok. Nitekim oyle bir sey de yok.

Yanlis okumadiniz, Tanzanya'nin resmi dili yok, herkes bildigini okuyor. Bu da tabii, Tanzanya'yi somurgeci ulke dilini kullanmayan ender Afrika ulkelerinden biri yapiyor. Peki gitmeden hangi dili ogrensek de adamlarla iletisim kurma sansimiz yuksek olsa, derseniz cevap Svahili'dir. Svahili, Arapca'da "sahildekiler" anlamindaki "sevahil"den turemistir. Svahili'de bircok kelime Arapca'ya oykunerek "-i" takisiyla biter. Habari? (N'aber?), rafiki (arkadas), daktari (doktor), safari (yolculuk) kelimelerindeki gibi. Yani bizim Salih gitse pek zorlanmadan cat pat anlasir. Bir Freddie ile benzerlikten dolayi zorlanabilir, adamlar duyduguma gore "bize ters" diye aniyorlarmis koskoca sanatciyi. Ne var "Ben bir kaltagim" demisse?

Efendim, niye Tanzanya, mi buyurdunuz? Bugun Afrika'nin en hasmetli tabiat alanlari, handiyse bastan basa bir dogal park olan Tanzanya'da degil mi? Serengeti diyorum, Klimanjaro diyorum, Ngrongoro Krateri, Victoria Golu, hadi onu gec, Tanganika Golu, Kalambo Caglayanlari, Gombe Ulusal Parki, yani hangi birini sayayim, hepsi birbirinden ender guzellikler. Insanoglu bir gun akillanip bir temsilci heyeti ile tabiat anadan usturuplu bir bicimde ozur dilemek istese bu topraklar o is icin bicilmis kaftandir.

Serengeti Milli Parki, Afrika'nin en cok aslan bulunan bolgesidir, siyah gergedanin da anavatanidir. 1,5 milyon Afrika Antilopu ve 250 bin Zebra her yil bu savanada goc eder. Gelmis gecmis en unlu doga belgeseli buyuk ihtimalle "Serengeti Olmesin"dir. Gombe Parki desen, ha keza meshur Dr. Jane Goodall'in yarim yuzyildir sempanzelerin davranislarini inceledigi yerdir. Dr. Goodall sempanzelerin kisiligi oldugu teziyle bilim dunyasini hayret ettirmistir. Once bizden daha munis oldugunu sandigi sempanzelerin duruma gore ne kadar acimasiz oldugunu gorunce kendi de hayret etmistir.

5900 m. yukseklikteki Klimanjaro sadece Afrika'nin en yuksek dagi degil, mustakil daglar icinde de dunyanin bir numarasidir. Afrika'nin en derin golu Tanganika da benzersiz bir balik cennetidir. Tanzanya'nin bu muazzam tabiat degerleri dunya sanatina ilham da vermistir. Hemingway'in yazdigi Klimanjaro'nun Karlari'nda Peck ve Gardner oynamis, John Huston'in Afrika Kralicesi'nde de Bogart ve Hepburn rol almistir. Bogart'in Oskar aldigi tek filmdir. Bazi sahneler de Turkiye'de, Dalyan'da cekilmis. Haydaaaa...

Acik havada Klimanjaro'nun zirvesinden onbinlerce kilometrekarelik bir alani ciplak gozle gorebilmek mumkun diyorlar Ziya bey. Ne kadar cok yasam bitiyor o duzluklerde, ne cogu da basliyor o vesileyle kasla goz arasinda! Kendini bu dunyanin agasi sanan insanoglunun su kibrini atmak icin dunyanin zirvesine cikmasi sart m'ola? Leopar istirsin kaba etlerimizden e mi!

Abdusselam Marsi

13 Ağustos 2010 Cuma

Imtiyazsiz Alacakli

Bir kere yuz yuze gorusme firsatim oldu onunla, Ankara'da ofisinde ziyaret etmistim, 10-15 sene evvel. Ekonomik anlamda iflas etmis, yahut belki de hic var olmamis bazi yoreleri kalkindirma projelerini kisaca anlatmisti ki Koytur bunlardan biri idi. Bir koyu arici, oburunu halici yapip ayaga kaldiriyorlardi ulkenin dort bir yaninda. Yerde bir hali vardi ofisinde. Onu gostermisti, gozleri dolu dolu, ayaga kaldirdiklari bir koyun eseri olarak. Ayagimi cekiverdim ustunden, basmaya utandim gibi bir sey diyelim.

1957 yilinda Tarsus Amerikan Koleji'nden mezun olup, 1961'de Robert Kolej (o donemin Bogazici Universitesi) Kimya Muhendisligi bolumunu bitiren Altan Zeki Unver yuksek lisans egitimini Texas Universitesi'nde Ekonomi ve Kimya Muhendisligi bolumlerinde tamamlar. 3,632,656 no'lu ABD patentinin sahibi olur, genc yasta basarili bir kariyere adim atmistir, ama kalbinin sesini dinleyip ulkesine doner ve 1969'da Turkiye Kalkinma Vakfi'ni kurar. Temel hedefleri, koylere aile planlamasini getirmek, koyleri ekonomik olarak verimli uretim yerleri haline getirerek kalkindirmak ve Dunya Bankasi / BM isbirligiyle butun bu ayaga kaldirma surecine fon bulmaktir.

Basindan beri tutkusu da budur zaten. Robert'te Turkiye Calisma Kamplarini Tesvik Dernegi'ni kurar. Bu dernekteki arkadaslariyla 1959-64 yillarinda Kayseri'den Antep'e, Kars'tan Tekirdag'a bircok sehrin kirsalinda okul, yol, kanalizasyon, vs. insaatlari gonullu gerceklestirir. Projeler icin dort bir yanda destek arar ve bulurlar: Misal, Karayollari'ndan kamyon koparilir, ODTU'den mimari plan, Milli Egitim'den para, Orman Bakanligi kalas verir, sagdan sut, soldan cimento, ne lazimsa iste yaratirlar. Bu surecin kilit unsurlarindan biri de kentsoyluyu koyluyle tanistirmaktir.

Amerika donusu Tarsus Amerikan Koleji'nde ogretmenlik yaptigi donemde Sosyal Hizmetler Klubu'nu kurar. Tarsus'un koylerine mobil kutuphane ve saglik hizmetleri goturulur, aile planlamasi egitimleri verilir, yuva yasindaki cocuklarla ilgilenilir. Koylulere fakirligin, geri kalmisligin kader olmadigi gosterilir. Pilic uretimi, aricilik ve sut urunlerine yonelik egitimler verilir, cevre isadamlarindan fon yaratilir. Bu klup calismalari TKV'nin kurulmasina giden yolu acar bir yerde.

TKV ilk solugu Tarsus'un dag koylerinde alir. Adiyaman, Gumushane, Siirt, Van, Sinop, Eskisehir, Kayseri, Sirnak, Ordu, Bolu ve daha nice sehirlerin kirsal alanlari TKV projelerinden faydalanir. Projelerin en buyugu Koytur bir donem pilic uretiminde Turkiye'nin bir numarasi olur, Lades markasiyla o donemde gonullerde de yer eder. Ilerleyen yillar Koytur'u de TKV'ni da bitirir, gercek olamayacak kadar guzel olan her macera gibi bu maceranin da sonuna gelinir. 2003'te iflas eden Koytur herhalde 2005 yilinda yasama gozlerini kapayan Altan Unver'in de en buyuk yarasi olsa gerek.

Isin acisi Ziya, halk adina hareket edenlere sorsan yerden yere vururlar bu isleri. Bu dunya boyledir iste. Adam gencliginin baharinda, tasi siksa suyunu cikaracakken, dunyanin en iyi sirketlerinde ise girebilecekken bos verip koylunun kapisini calar, kanalizasyon borusu doser, kahvede oturan koyluyu arici yapar, amma isleri, kurdugu vakif halkcilar tarafindan nasil tanimlanir bil bakalim: "... temel islevi kirsal alanlardaki nufus artisi ve pahaliligin yarattigi hizli proleterlesmenin toplumsal bir patlamaya donusmesini engellemek icin aricilik-tavukculuk, sutculuk gibi kucuk mulkiyete dayali uretim birimleri kurmak, tekelci burjuvaziye yeni pazar olanaklari yaratmak ve propaganda idi".

Iste 50'lerde Amerikan Koleji'nden mezun olup omrunu toz toprak icinde dag koylulerine yasama hakki saglamaya calismakla gecirmeyi boyle andigi icin Sol Turk halki ile asla barisamamistir ve barisamayacaktir da. Isi propaganda, dedigi adam Ankara'da "yalnizlik" icinde olur gider, eski dostlarindan bir Mete Akyol katilir cenazesine. Tekelci burjuvazinin bir isi cikti herhalde.

Evet cok yakindan tanimadim kendisini. Sevabini, gunahini cok iyi bilemem. Ama kisitli bilgimle o gun yanindan ayrildiktan sonra soyle dusunmustum: Bugun bir kahramanla tanistim. Insanimizi somurenlerle bu somuruye isyan etmek disinda bir halt etmeyen kerameti kendinden menkul sozde solculara ayni mesafede, apayri bir deryada, her zaman eli tasin altinda bir abi olarak anmak istiyorum ben Altan Unver'i. Tek basina bir koy enstitusu olarak canlandiriyorum gozumde. Yaniliyorsam da yanilayim, sanki bu ilk.

Rivayete gore Seytan dagin basinda Isa'nin karsisina cikar. Tanri dedigin kadar buyukse atla surdan asagi da kurtarsin bakalim seni gucu yetiyorsa, der. Isa da buna cevaben, cekil Seytan, der ve yoluna devam eder.

Sergei Taylandov