19 Ağustos 2008 Salı

FADO


Portekiz’in, alinyazisi anlamina gelen klasik musikisi. Kasif Portekiz ilinde denizci eslerinin yaktiklari agitlarda kok salan, icinde Brezilya ve Endulus ezgileri dahi barindiran bir derya. Insanin Tanri’dan bir parca olma ihtimalini arttirmasa da akillara zimbalayan bir gonul kucagi.

Cogunlukla ana temasi hasret olan sarkilar, oturan iki gitaristin arasinda ayakta duran, ekseriyetle sirtina siyah bir sal atmis bir kadin sanatcinin (mikrofonsuz) icrasiyla efkar dagitir veyatta pekistirir. Canli izledim, alkolle aliniyor, ara sokak meyhanelerinde. Icracinin unune gore balik fiyatlari cok farkediyor. Balik ayni balik diyeceksin Ziya amma balik bahane, n’aber...

Bu sihir sahiplerinin basinda Amalia (1920-1999) geliyor. Halde kesfedilen bu muazzam sesi Portekiz’in Hamiyet Yuceses’i olarak gormek istiyorum ben sahsen Ziyacigim. Zira cile fadistlerin alinyazisidir da!

Fado’nun buyusu her zaman iyiye mi hizmet etmis peki? Bak orda dur iste. Diktator Salazar’a sorulunca, 30 yildir halki ne ile uyutuyorsun diye, o meshur cevabini vermis: 3 F, yani Fado, Futbol, Fatima (din). Budur.

Ekmek de kesiyor adam da, annatabiliyor muyum?

Iyisi mi felsefeyi erbabina birakip, bir kadeh daha Vinho Verde (yesil sarap) dolduralim, semavi radyonun sesini de accik acalim Ziyacigim.

Sarkilardan fal tuttum, kacinci calinirsa calinsin kismetim Lisboa Antiga, olur mu ha? Olur de be abi, oyle Ainulindale pesinde degiliz, bir Linda Princesa kelami yeter de artar su gariban kulaklara...Hay yassa be Ziya, her kimsen artik...

SerkanT

13 Ağustos 2008 Çarşamba

"O safak vaktinin cihangiri"


Cinucen Tanrıkorur....

"20 Subat 1938'de Fatih-Mutaflar'da dogdu. Babası Zafersan Tanrikorur, ogluna kendi isminin Kazan Turkcesindeki tam karşiligi olan ve "galib, muzaffer" anlamina gelen "Cinucen" ismini koydu."

Rahmetlinin babasi da bizlere anlattigi kadari ile tam bir Turk munevveri idi.

"Daha ilkokul caglarinda, Sultan III. Selim'in Suzidilara makamindaki yuruk semaisini okuyor, Mehmet Akif'in "Canakkale Sehitleri'ne isimli mersiyesi ile birlikte Yahya Kemal, Mehmet Emin Yurdakul ve Nihal Atsiz gibi sairlerin şiirlerini bastan asagi ezbere okuyabiliyordu"

Hocam her konserini ezbere gecer asla notaya ihtiyac duymazdi. (Tum notalarini kendisi yazardi. Matbaada basilan notalardan cok daha estetik ve musiki nazariyati bakimindan da mukemmel derecede olan notalar uretirdi, essiz bir notistti.) Hatta Ozan gelenegini Klasik uslupta yasatir, okuyacagi her eserden once mutlaka guftesini de okurdu.

"1989 yilinda, irsi olan bobrek hastaligi dolayisiyla Kultur Bakanligi tarafindan ABD'ye gonderildi ve burada 117 eser besteledi. (Toplam 505 eseri mevcuttur) Ayrica bu sure icerisinde Maryland ve
Princeton universitelerinde ornekli iki konferans vermis, iki buyuk makale yazarak Turkish Music Quarterly dergisinde yayinlanmis, hocası Garino'nun tavsiyesine uyarak ogrendigi eski yaziyi gelistirmek icin dostlarina eski harflerle surekli mektup yazmis, dahasi, ABD'li hattat Muhammed Zekeriya'dan hat dersi almistir. Bu donemden sonra hastaligi surekli artan Tanrikorur, toplam sekiz ameliyat gecirmistir ve bunların ucu ise henuz mimarlik ogrencisiyken yakalandigi kanser sebebiyledir"

O safak vaktinin cihangiri adlı belgeselde Hocam Aleaddin Yavasca; "Cinucenin hastaliklarindan herhangi bir tanesine icimizden biri ducar olsa yasamaktan vazgecerdi" demislerdir.

O ise bu hastaliklari bile Yaratandan gelen bir lutuf olarak gordu uretmek adina kendine şevk saydi.

Ingilizce, Fransizca, Italyanca, Latince ve Arapca bilirdi. Bircok Arap ulkesindeki universitelerde konservatuar bolumleri kuracak kadar Arapca bilmesine ragmen Tanrikorur tum ozgecmislerinde bu dilde kendisi icin Az bilirdi diye yazmistir. Benim kendi kanaatimdir ki bu dillerin tamaminda yazili eserler vermis olan Hocam Arapca makaleler yazmadigindan ya da yazdi ise de yeterli bulmadigindan bunu yapiyordu.

Batili anlamda ilk ud metodunun sahibidir.

Ud dunyasinda Cinucen Bey bir ekoldur. Sadece ulkemizde degil, dunyanin her yerinde bu saza meraki olanlarin yolu bir gun Cinucen Bey'e rastlar. Sadece icra anlaminda degil, Ahlak ve kultur anlaminda da yetistirirdi ogrencilerini. Asla para iliskisi olmazdi. "Parasiz ogrendigim bir seyi para ile ogretemem" derdi.

2000 yilinda aramizdan ayrilan Cinucen Bey'in esi olan Barihuda Hanım sonradan musluman olmus, Jameika asilli bir Amerikalidir. Kendisinin Turk musikisine ve kulturune hizmeti buyuktur. Mevlana uzerine yazilmis en ayrıntili calisma ona aittir ve yakinda Kultur Bakanliginca yayinlanacaktir. Bir yazimizda da Barihuda Hanimi anlatacagim sizlere.

Once adam gibi adamdi. Cok ustun bir zekasi ve birikimi vardi. Benim bir biyolojik babam var. Cinucen Bey benim manada Babam di. Rahmetle aniyorum.

Fakir, Pur Hata Evren

6 Ağustos 2008 Çarşamba

06-08-1945


"6 Ağustos 1945'te ABD, Hiroshima'ya 15 bin tonluk TNT'nin patlayıcı gücüne eşdeğer ve "küçük çocuk" (little boy) adında bir atom bombası attı. İnsanlık tarihinde ilk defa böyle bir bomba kullanılmıştı. Üç gün sonrasında ise "Şişman Adam" (fat man) Nagasaki'ye atıldı. Burası Japonya'nin gelişmiş önemli bir endüstriyel bölgesiydi. Bombanın atılması ile hemen ölenlerin sayısının 100.000 olduğu tahmin ediliyor. Bu bombanın patlama gücü çok daha yüksek, 21 bin tonluk TNT'ye eşitti. İki şehrin bombalanması sonucu yüzbinlerce kişi öldü. Yayılan radyasyonun etkileri ise hala sürüyor.
Bombanın atılması ile Hiroşima ve Nagasaki anında yok oldu. Atom bombasının yarattığı muazzam şok dalgaları çok geniş bir alanda binlerce kişinin o anda ölmesine sebep oldu. Dalgaların doğrudan ulaşamadığı yerlerde ise yayılan radyasyon, sonraki günler, aylar ve yıllar boyunca bir çok kişinin lösemiden ölmesine sebep oldu. Hayatta kalanlara Japonya'da "Hibakusha" dendi. Hibakusha'lar ve çocukları ülkede yıllarca insanlar tarafından dışlandı. Radyasyondan etkilenme korkusu ile hiç kimse onlara yaklaşmak istemedi. Yıllarca bu zor koşullarda yaşayan Hibakusha'lar kendi trajedilerinden yola çıkarak dünyada başka Hiroşima ve Nagasaki olmaması için büyük kampanyalar başlattı.
Amerika, bomba kullanımını haklı göstermek için Japonya'nın Pearl Harbor limanına yaptığı baskını ve Müttefik güçlerinin koşulsuz teslim olma isteğini geri çevirmelerini öne sürdü.
Ancak yıllar sonra yapılan açıklamalarda Amerika hükümeti, bombanın gerekli bir askeri harekat olduğunu, çünkü buna tek alternatifin istila olduğunu söyleyecekti. Japonya'nın istilası ise bir çok Amerikan askerinin hayatına mal olacağından, bombanın bırakılması daha uygun görülmüştü.
Unutmayalım, unutmak bir tür ölümdür...


Onur Caymaz"


Ozan A