31 Ekim 2007 Çarşamba

Cybill Shepherd ın güzelliğinin altında yatan sebep



Cybill Shepherd ın güzelliği zamanında amerıkanın tenesi eyaleti güzeli olamsından gelmiyordu. Mavi aydakı anaç doğurmaya hazır halınden yada yellow rose dızısındekı çıftlık yavrusu halınden de gelmıyordu. Nerden gelıyordu pekı?.

Uzun süredır, hala 3.favorım olan cybıll shepherd ın güzellığının karakterlı burnundan geldığını düşünürdüm. Taa kı bakışındakı bakana “sana Allahtan bır mesajım var”anlamını okuyuncaya kadar. Cybıll shepherd maşuk'tu. Brus vılıs ve dıerlerı de aşıktı. Cybıll shepherd ın bakışlarında “ey avama karşı da havassa karşı da nağme ve terennümde bulunan! Benımgıbı öl kı kurtulasın.” Mısralarını Okumak zor değıldı. öldüren bakışlar bunlardı. Günü düğün gününe çeviren bakışlar. Mahsun kırmızıgülün sarışın tutkusunu, tıpk ıİsveçlılerın esmer tutkusu gıbı açıklamak zor değıldır. Fakat bana ne oluyordu da cybıll shepherd'e meylettiriyordu beni bu bakışlar. Kırlangıçların hasta yavrularını yuvalarından atmaları gıbı cybıll süreklı yuvasından atıyordu beni bu bakışlarla.. attıkça onaaşkım katlanarak tutkuyla artıyordu. Ne oluyordu?
Gerçek bakan ınsanlar vardır. Çok gerçek bakarlar. Buverılmış bır hedıyedır ınsana. Yanı tekamül düzeyıylebunu açıklamakta zorlanıyorum . zıra cybıll shepherddan sonra en gerçek bakan kışı ısmını şımdı veremeyeceğım gayet alçak bırıydı. Bu özellık, gözü bır lens katmanları bütünü olarak düşünürsek, kışıyeye tesdüfen ıyı lenslerın genetık aktarımla ıntıkal etmış olmasıdır aslında. O kadar. Bunu bılıyorum bılıyorum da .. insan bılmek ıstemıyor ışte.. osman bölükbaşı’na sormuşlar bıldığınız devlet sırlarından açıklayacaklarınız, hatırlayabildikleriniz var mı diye bir röportajda.. oda “ben bıldıklerımı unutmaya çalışıyorum” demış.
Bu kadeh senın şerefıne Cybıll'ım.

OzanA.

29 Ekim 2007 Pazartesi

orion



Orion (AvcıTakımyıldızı), Gökyüzünde hem güney hem de kuzey yarıküresinde bulunan ve bu sayede tüm dünyadan görülebilen, oldukça parlak yıldızlardan oluşan dolayısıyla da kolay bulunabilen takım yıldız. Avcının belırgın Şekli dört belırgin yıldızdan oluşan boyu enının iki katı kadar olan bır dıkdörtgen ve bu dıkdörtgenın merkezınde çapraz durmakta olan üç ayrı yıldızdır. Betelgeuse avcının sağ omzuna, Bellatrix sol omzuna, Rigel sol ayağına ve Saif de sağ ayağına denk gelır. Ortadakı üç çapraz yıldız (alttan üste sırayla Alnıtak, Alnılam ve Mıntaka) avcının kemerını (Orıon kuşağı olarak da bılınır) oluŞturur. Kuşağın altında bulunan M 42 bulutsusu (nebulası) avcının kılıcıdır. Heka adındaki avcının başını simgleyen kısım aslında üç daha sönük yıldızdan meydana gelır. Betelgeuse'un üstündeki yıldızlar avcının sag kolunu Bellattrix'den ötede olan yıldızlarda avcının kalkanını oluşturur.

Orion yunan mıtıdır. Gırıt'te yaşamıs bır avcıdır. Avda ona kopegı Sırıus eslık eder. Poseıdon'un ogludur. Hakkında cok efsane vardır. En meshuru soyledır: Orion dunyadaki tüm hayvanları avlamak ısteyen bır fanatiktir. Gaıa (Dunyanın ruhu) bunu duyunca bır akrep yaratır, Orıon'u oldurmesı icın. Orıon tum hayvanlar arasında onu da avlamaya calısır. Sonsuzlukta bırbırlerını kovalamaları ıcın gokyuzune salınırlar. Orıon kısın, Akrep takımyıldızı ıse yazın semalarda gorulur ve asla bır arada gozukmezler. Yoksa onlar yin ve yang mıdır?

Orion islam astronomısınde de yer alır. Hemen her kulturde, mitoljıde vardır. Fakat su anıya ne demeli (cunku Orıon Metallıca'nın tum zamanlarının en muthıs sarkısıdır da):

90ların ortasındayız, 96 dıyelım mı, dıyelım, neden olmasın, cunku hafızam zayıf. Adada ders verıyorum. Zannedıyorum Buyukada. Ogrencım 13 yasında falan. ılkokula Kuveyt'te baslamıs, Turk, kozmopolıt kokenlı. Annesı dedıkı, Serkan oglum su bızım oglana bıraz akıl da ver, sacma muzıkler dınlıyor. Dedım kesın kusak catısması, kadın sımdı oglan rock dınlıyor dıye kızıyor. Sevdıgıbır cdsını evde dınlemek uzere aldım, eve geldım, bır dınledım kı, felaket bır bogurme. Korn adlı grupmus, muzık demeye dılım varmıyor. Bır sonrakı derse gıttıgımde kadınla dertlestık, haklıymıssınız dedım, ben de sızın gunahınızı almısım, bu muzık degıl hakkaten. Kadın meger Nırvana dınlıyormus. Cok fena mahcup oldum, yanımda getırdıgım Metallıca'nın Master of Puppets albumunu cocuga bıraktım. Ertesı hafta derse geldıgımde kadın Allah razı olsun senden evladım dedı. Cocuk artık gece yatarken Orıon'u oyuyormus, uyuya kalıyormus o ezgıyle. Annesı sessızce odaya gırıp ustunu ortuyormus, muzık bu ıste oglum dedı.

O cocuk sımdıne oldu bılmıyorum, ama bu anıyı her hatırladıgımda gozlerım dolar.

İddıaya gore, Metallıca'nın bu sarkıya Orıon ısmınıvermesının sebebı, sarkının onlara uzayı cagrıstırmasıdır.

27 Ekim 2007 Cumartesi

kezduren manifestosu

Yavrucugum kezduren, gruba uye oldun, aferin. Ana sayfayi da ziyaret ettin mi? Ne diyor orada? Ne resmi var? Olay odur. Bu yeni projedir, bu son projedir, bu sonuncu projedir, not only the newest, but also the last, the ultimate.Kezduren bir vazgecmedir, ama ayni zamanda bir adanmadir da. "Kez" ön eki ile baslayan tum kelimeler gibi bir caresizlik icerir. Ben bu dunyada sansimi iskaladim, oysa iskalanmayacak neler var neler, bari yeni nesillere bir faydam olsun, mesajidir. Benden gecti, demektir. Benden gecti ve bunu kabul ediyorum. Savastim, yilmadim, ama sonunda sirami savdim. Atlantis ile Mu nasil, ulan sonumuzu onleyemiyoruz, bari bizden sonrakilere bir mesaj birakalim ki bilsinler, bizi yokeden bizdik, demisler, bu da oyle bir mesajdir.Evrenin yokedici silahini, zamanin umutlari tukeder yukunu kabullenmedir. Ama asla isyan degil, baris icinde kabullenmedir.

Er Ryan'i Kurtarmak filminde tek bir sahne vardir butun filme bedel. Almanla Yahudi bicakla savasirken sonunda Alman kalbe sokar bicagi, bir yandan da sssshhh der. Ses etme, kabul et. This is the end, beautiful friend.

Kezduren sonun baslangicidir. Prelude to chaos. Ama bir hazirliktir. Dunyanin civisi cikarken izleri okumasini bilene biraktigimiz gorunmez murekkeptir. Kezdurmek kokunden gelir.

Kezdurmek nasil bir seydir dersen, en guzel orneklerinden biri neo'nun yenilerek zafere ulasmasidir. Dener, mucadele eder, elinden geleni yapar, ama oluru yoktur, o da birakir kendini, ajan simit bakar ki, hani kazanmistim?Kendimizi huzur icinde birakiyoruz

kezduren, kezduruyoruz. Bu dunyada iskalanmamasi gereken izleri bir kenara, kezdurene not ediyoruz, boylece biz de zamanla iskalanmamasi gereken son madde olacagiz. Fakat daha o noktaya cok var.

SerkanT.

26 Ekim 2007 Cuma

Pete & Pete

Tam adı The adventures of Pete & Pete olan, iki kardeşi konu alan dizidir. İki kardeşin adı da Pete'dir. Annelerinin kafatasında metal plaka vardır, böylece radyo dinleyebilir. Küçük Pete'in kolunda danseden bir denizkızı dövmesi vardır. Baba tipik bir almandır. Matematik hocaları 2 sayısını annesi gibi görmektedir.

Bu dizi çocuk dizisi değildir. Büyük dizisi de değildir. Rahatsızların dizisidir. Nikoledyın adındaki kanalın dizisiydi. Bu kanalın jeneriğinde bir çocuk geğirirerek alfabeyi sayıyor. Sonra da kanal "Bu jack. Geğirerek alfabeyi söylüyor.. Bunu yayınlıyoruz çünkü yayınlamaya muktediriz" diyor. Binealeyhn, bu diziyi çok tavsiye ederim.

(Kısmi Alıntı:
İtüsözlük)

OzanA

Maldoror


Ejder’in Üç Fedaisi filminde bir adada düzenlenen dövüş turnuvasına katılan kumarbaz John Saxon, yarı finalde Bruce Lee ile eşleşince, pas der, ben haddimi biliyorum.

Milyonlarca kitap içinde daha bin kitap okumadan biz de haddimizle müşerref oluverdik, iyi mi!

On defa elime alıp nihayet bitirdiğim, bu arada kendimi de nerdeyse tükettiğim eserle başlayıversin yolculuğumuz: Fransız yazar Lautréamont’un acı ve kötülük ağıdı, Maldoror’un Şarkıları ile.

Anne babasının görev yaptığı Uruguay’da 1846 yılında Isidor Ducasse adıyla doğup sonradan Comte de Lautréamont adıyla yazarlaşan bu tuhaf kişiliği bize tanıtan ve kitabını çeviren kişinin kendisi de ancak bir edebiyatçı olabilirdi. Özdemir İnce beyefendiye bu vesileyle sadece saygılarımızı değil, bu olağanüstü zor çevirinin altından yüz akıyla kalktığı için takdirlerimizi de sunmayı borç biliriz.

Maldoror’un Şarkıları’nı yayımlayan Gece Yayınları ve bu eserle açılan Toth Kitapları serisi, henüz olmadıysa, mutlaka bir gün kült olacaktır, bu da tarihe düştüğümüz bir dipnot olsun efendim.

Dönelim yazara: Bahtı kara Isidor, henüz 1,5 yaşındayken annesi intihar eden, kendisi de okumaya geldiği Fransa’da 24 yaşında intihar edecek olan bir isyankârdır.

Bu isyankârın eserinin başkahramanı Maldoror da en yüksek makam olarak anılan Tanrı’ya isyanın vücut bulduğu saf kötülüktür.

Isidor’u şahsen tanıdığını iddia eden iki kişi yazar tarih ki bunlardan biri yayıncısıdır zaten.

Ducasse öldüğünde eseri henüz kitapçılarda satışa çıkmamıştır. Tam manasıyla geberip gitmiştir bir anlamda bu dünyadan zavallı.

Zavallı tanımlaması elbette bir küçümseme ifadesi değil, bir empati denemesidir. Zira gerçeküstücü akımının ilahlarından biri kabul edilir Lautréamont. Tanrı rahmetini üzerinden esirgemesin.

İsminden yapılması en olası çıkarıma göre Maldoror, şafağın kötülüğüdür. Şafağın kötülüğü ne ola hacım, diyenler için güncel çeviri önerim: Allah’ın belası.

Evet, Maldoror Allah’ın belasıdır. Burada kastedileni tam olarak anlamak için belki de Maldoror’un, Yaratıcı’nın yengeç kılığında gönderdiği bir başmelekle kapıştığı bölümü (sahneyi?) okumanızı salık vermeliyim. Hatta verdim gitti.

Maldoror’un en önemli niteliklerinden biri, kötü ruhlu doğmuş oluşudur. Yaşamının ilk yıllarında iyi yürekli olmaya çalışır, ama tabiatına yenilir ve nihayet kötülüğü meslek edinir, “pembe yanaklı küçük bir çocuğu sevip dururken yanaklarını usturayla kesip koparmak isteyecek” raddede.

Varlığını keşfederken bir gülüşü olmadığını farkeden Maldoror, bu eksikliğe dudaklarının birleştiği yerlerde etinde yaralar açarak yanıt verir. Bu görsel motif bir buçuk asır sonra Batman’in Joker’inde de kullanıldı, ihtimal hatırlayacaksınız.

Maldoror’a göre dünya çirkin ve mutsuzlukla dolu bir yer, adeta bir cehennemdir.

İnsan zaten iyi bir varlık olmadığı için, ölüp bu dünyadan kurtulmayı değil, kalıp mutsuzluk içinde çürümeyi hak eder.

Biraz da bundan belki, Maldoror öldürebileceğinden çok daha az insan öldüren bir canavardır.

Bunun yerine mesela, “ailelere nifak tohumu ekmek için bir anlaşma yapar fuhuşla”. Fuhuşun başını ezmesi için ona telkinde bulunanın başını ezer onun yerine. Ve fuhuşa ilan-ı aşk ettiği o gün erdemi resmen terk eder.

Maldoror’un Şarkıları anlatılarak duyumsanabilecek kitap değil ama sussak daha mı iyiydi?

Ducasse kitap boyunca, isyandan arta kalan zamanlarda, bizlere ilk bakışta korkunun kahramanları gibi gelen hüznün kahramanlarını öyküler: açlıktan birbirine saldıran köpekler, onların ölümcül kavgalarını izlemek için durabilen ancak aynı saygıyı bir cenazeye göstermeyen insanlar, daha dün birbirine tapıp yanlış yorumlanan bir sözcük yüzünden birbirini silen sevgililer, batan bir geminin kazazedelerini yiyen köpekbalıklarının yanında ispermeçet balinasının yalnızlığını da sindirebilen, Tanrı’nın öcüyle kıyaslanan, İblis’in barınağı yaşlı okyanus…

“Şarkılar” boyunca Maldoror kötülük tohumları eker de eker. İnsanlara, sevdikleri üzerinden büyük acılar tattırır.

Fikir başka başkadır elbet ama bize göre Maldoror’da acı, kötülükten daha baskın bir duygudur.

Küçük Isidor’a ilham veren, zaten karanlık bir çağ olan 19. yüzyılı daha da karartan kendi acı yaşam öyküsü olmasın?

Altı şarkının henüz birincisinde öykülenen, Norveçli bir mezarcıyla konuşmasında Maldoror gören göze ipucu verir zaten: “Niçin ağlıyorsun mezarcı? Bir kadınınkine benzeyen bu gözyaşları neden? İyi anımsa, bu direkleri kırık gemide acı çekmek için bulunuyoruz bizler. İnsan için ne büyük onur, Tanrı’nın insanı en ağır acıları yenebilecek yetenekte görmesi. Senin o çok değerli dileklerine göre, mademki acı çekmeyeceğiz, herkesin ulaşmak için bunca çaba gösterdiği bu ülkü, bu erdem neye dayanacak?”

Toplumun geniş katmanlarına asla yar olamayacak kadar sıra dışı bir yazar olan Lautréamont’u, şu cihanda ıskalanmaması gereken yıldızların başına koyarken, ruhundaki yaraları çocuk yaşta kaleme aldığını unutmayalım. Yazıp çizenlerdenseniz, 20 yaşınızda yazdıklarınızla yan yana koyuverin bu kitabı bir zahmet.

Evet, ilk metnimizin sonuna yaklaştık. Belki merak edenler vardır, Maldoror’un Şarkıları nasıl biter.

Maldoror, Mervyn adlı bir yeniyetmenin canını almayı kafasına koymuştur. Bu aslında bir meydan okumadır Kadir-i Mutlak’a. O da nitekim bu ölümü önlemek üzere başmeleklerinden birini gönderir yeryüzüne. Maldoror önce başmeleği öldürür, sonra Mervyn’i Vendôme Meydanı’ndaki panteonun orada sallandırır, bunu izlemeye (önlemeye?) bir gergedan kılığında gelen kadim düşmanına da bir kurşun sıkmaktan geri kalmadan.

Tanrı öldü mü diyordu Nietzsche?

Bakın nasıl açılıyordu Şarkılar: “Tanrı’dan dilerim ki, yüreklenen ve okuduğu kitap gibi geçici olarak canavarlaşan okur, bu kasvetli ve zehirli sayfaların ıssız bataklıklarında sarp ve yabanıl yolunu şaşırmadan bulur”.

Şarkılar’ın sonunda meydanda bir çekül gibi sallanan Mervyn’e vedasının üzerinden henüz bir yıl geçmeden, Ducasse’ı da kendi odasında tavanda asılı sallanır bulurlar.

Acaba sarp ve yabanıl yolunu kaybettiği için mi sallanmaktadır, yoksa bulduğu için mi?

Kim bilir, belki de Isidor Ducasse’ın öykü içindeki öyküsünde, yaşamının birinci sahnesinde duvara asıp son sahnesinde patlattığı silahın kurşunudur Maldoror’un Şarkıları.

Kadim dostuna sıktığı…

 
Serkan Taylan