30 Haziran 2013 Pazar

Senin Geleceğini

Demez ama, çocuğunuz, ben büyüyünce teknolojinin kölesi olmayacağım, deseydi ne hissederdiniz? Belki bunu bir zeka işareti olarak yorumlayacaktınız, belki de bir hastalık. Ayakları yere basan bir birey ise yaşadığımız çağda bu durumda çocuğuna gülümser ve içinden şöyle geçirir: “Bok olmayacaksın!”

Teknolojinin asal etkilerinden biri dünyayı yakınlaştırıp kenetlemesi. Tren icat olunca fiziksel mesafeler kısaldı, bilgisayar icat olunca zihinsel. Biri aklından geçenleri bir yerde not alıyor, ondan çok uzakta yaşayan, deniz kıyısında birlikte karpuz yiyemeyebileceği, belki bir daha asla göremeyeceği başkaları yazdıklarını kucaklıyor. Güzel Türkçe’mizin şeker yanlarından biri bu: Cümlenin sonuna dek eylemi bilemiyorsun: sihir muhafaza.

Evet Ziya, dünya küçüldükçe yaşamlar standartlaşıyor, kalıplara paralel bağımlılıklar ortaya çıkıyor. Belirli saatlerde işe gelinsin diye vapur tarifesi konuyor. Sigara fabrikada sarılıyor, zehirlenmeyelim diye. Kimi içki bağımlısı, kimi TV, kimi cips. Yaşasın cips.

İşte henüz önemsemediğimiz bir bağımlılık, müziğin olduğu kadar artık kaliteli dizilerin de anavatanı olmaya aday İngiltere’den doğru, Siyah Ayna dizisiyle suratlara çarpılıyor. Beni de fantastik bir kız tanıştırdı bu diziyle. Onun adı Zeyno.

Brooker adlı bir gazetecinin uydurduğu Siyah Ayna dizisi, bilişim teknolojisi köleliğini işliyor. Brooker, eski Başkan Bush’u eleştirdiği gazetedeki köşesinde önce, “L. H. Oswald, lazım olduğunda yoksun!” yazan, sonra avukatının, “Bush’u götürürlerse Guantanamo’ya biletini alıver” uyarısı üzerine tırsıp özür dileyen bir aydın. Ne kadar insancıl bir tavır.

Dizinin ismi, ellerimizden, dizlerimizin üstünden ve gözlerimizden eksik olmayan yeni uyuşturucularımızdan geliyor. Sinemaya beyazperde denir ya, siyah ayna da işte öyle bir şey. Konusu ışığında haliyle bilim kurgu janrında. Ama hafif bilim kurgu, öyle, uzaydan canavarlar geldi bizi şeyedecekler, tarzı değil. Yakın gelecek var ya, aynısının farklısı.

Henüz 6 bölümü çekilen dizinin bölümleri birbirinden bağımsız, en çok tartışma yaratan bölümüyse, tabiatiyle ilk bölümü. Bu bölümde başrolde bana göre televizyon yer alıyor. İngiltere Başbakanı gece acil bir telefonla uyanır. Prensesi kaçıran bir meczup, Başbakan kamera önünde bir domuzu becermezse ve bu görüntüler TV’den canlı yayınlanmazsa, prensesi öldüreceğini ilan etmiştir. TV neden mi başrolde Ziya? Çıkar bak bu hikayeden TV’yi, ne kaldı geriye? Değil mi ama?

İkinci bölüm, yetenek yarışmalarının amaç haline geldiği bir gelecekte geçer. Gelecekte insanlar bu uğurda onursuzlaşmıştır adeta. Gelecek mi dedim, ay çok hoşum hakketten.

Üçüncü bölümün özgün adını çok beğendim: The Entire History of You. Serbest çevirim: Senin Gelmişini Geçmişini. Burada her birey yine yakın gelecekte, kulaklarının arkasına takılan bir kayıt cihazı sayesinde, yaşadıklarını her an bir ekranda yeniden izleyebiliyor. Vay sen bana höter dedin, yok vallaha demedim, gibi bir atışma bitti. Sarıyorsun geriye, yeniden oynatıyorsun. İyi de herşeyi kaydedersen yaşam dehlizleri ne olacak Ziya?

Dördüncü bölüm, benim favorim. Cepten 7/24 feyste olanlar veya böylelerini tanıyanlar bunu sevecektir. Bölümün konusu, küresel bilgi ağına sorulan farazi bir soru, bana göre: Merhumu nasıl bilirdiniz?

Beşinci bölümde gerilim sürekli canlı: Zalimle mazlum bakış açısına göre değişir, adalet de öyle, tavındaki savları ele alan toplumsal bir deney, sosyolojik bir ishal söz konusu.

Şimdilik son bölüm olan altıncı bölüm, sosyal medyanın içi boş ama güçlü etkisini işliyor. “Her yol mübah” ilkesini şiar edinen siyasetin, hashtag bataklığına saplanışı ve çamurun gücü, mesajlara dahil. Güneş balçıkla sıvanmaz ama güneş olmayanlarımız ne etsin Ziya?

Siyah Ayna soğuk duş etkisiyle, gören göze çok şey söylüyor. Ancak Brooker’ı nazarımda nezih insanlar arasına sokan boyutu, can vermeyi boş vermeye yeğleyen ruhu. Hele hele bir kezduren isen, çare olmakta samimi isen, ser verme ne olur, sır ver. Senin sırrın bana derman olur, bakarsın. Diren kezduren.

Kralus Tamdı


15 Haziran 2013 Cumartesi

Kutup Ayılarıyla Yüzme Sanatı


Tüm kutup ayılarının solak olduğuna inanılıyor. Bu bilgi Inuitlerin gözlemlerine dayanıyor. 

Onlara göre kutup ayılarının sol eli daha kuvvetli fakat bu konuda bilimsel bir makaleye rastlayamadım. Teyide muhtaç bir bilgidir.

Gelelim Kutup ayılarının yüzme konusuna.. Saatte 10 mille yüzebilen kutup ayıları değil yüzmek adeta su altında uçuyorlar keratalar.

Phelps'in saatte 4,4 mil ile yüzdüğünü düşünürsek hiç bir beşerin su altında bir kutup ayısıyla karşılaşmak isteyeceğini tahmin etmem.

Denizlerin kırlangıçları olan fokları dahi kolayca yakalayan bu canlılar, eğer var olmuşlar ise denizkızlarını da affetmemişlerdir diye düşünüyorum. 

Tüm bu bilgilerden hareketle kutup ayılarıyla birlikte yüzme fantaazisini ancak ve ancak rüyalarımızda gerçekleştirebiliriz diyebiliriz.

Ezcümle, bahtsız bedeviler çölde değil asıl su altında çok sıkıntılı anlar yaşar.

Ozwald